Terbiye eden Allah’a hamd ederim. Resûlüne sonsuz salat ederim, ailesine selâm ederim, arkadaşlarına dua ederim. Şeriâtı pak bir şekilde, isnad ile ilmi muhafaza eden, âlimlerimize rahmet okurum. Taviz vermeden dini uğruna bedel ödeyen mücahidlere selâm ederim.
Dünya sistemi ver yiyeyim ser yatayım, human anlayışı ile hiçbir ilkeyi göz önüne almayıp, herşeyi kendisine mübah hale getiren anlayışı peyda etmiş durumdadır. Eski insanların birbirine olan saygı ve hürmetlerinden bugün hiçbiri kalmamış. Dini ne olursa olsun, görüşü ne olursa olsun, ihtiram, komşuluk, sıla-i rahim, kıymetli zamanlar, zor günlerin değeri, hissiyatı ölmüş durumda. Yozlaşmış olan bu beyinlere, kölesi olmuş bu sistemlere karşı, İslam en güzel tavrı koymuştur. Sadece kendisine tabi olanlara maslahatı sunmuyor ehl-i kitabıda bunun içine koyuyor. İslamın emiri altına giren her ferdin bu beş şeyden emin olduğu kessindir;
– Din – Can – Vatan
– Mal – Namus ve İffet
İslamın emrini kabul etmeyip(ehl-i kitap gibi) her ferdinde zarureti hamse ilkesine cizye karşılığı sahip olduğu kesindir. Hayatının her safhasında onu korumak ve ona saygı duymak İslamın emirlerinden biridir. Dinde zorlama yoktur ayeti’de bunun ispatıdır. Kendi vatanlarında kalmalarına dair hiçbir eziyet ve çile görmeyen ehl-i kitap bugünün dünyasında İslam âlemini rezil ve aşşalık, değerlerine hakaret etmek, medya ve meydan gücünü göstermiş durumdadır. İslam aksine onların hakkını yememiş, İslamın hukuk anlayışını o kadar medeni ve insanî görüp iman etmiş bin çok ehl-i kitapdan örnekler var. Bu konuda verilcek en güzel örnekler her zaman ki gibi yıldızlar olacak ve o yıldızlardan birinin kıssası;
“Ali (rd) Sıffîn Savaşı’na giderken yolda zırhını kaybetmişti. Harp bitip Kûfe’ye döndüğünde zırhını bir Yahudi’nin elinde gördü. Yahudi’ye şöyle dedi:
-Bu benim zırhımdır. Onu ne birine sattım, ne de hediye ettim.
-Yahudi: ‘Bu benim zırhımdır ve benim elimdedir.’ dedi.
“Ali (rd), isteseydi zırhı ondan hemen alabilirdi. Fakat kesin olarak kendisi haklı da olsa, meselenin hâkim önünde halledilmesini teklif etti:”
-O hâlde hâkime gidelim. dedi. Birlikte hâkime gittiler.
“Hâkim, adaletiyle tanınan Kadı Şureyh idi. Ali (rd) huzura girdiğinde, hâkimin yanı başına geçip oturdu ve bu hareketinin sebebi olarak da:”
‘Hasmım Yahudi olmasaydı elbette onunla aynı yerde otururdum. Fakat ben Resûlullah’tan, “Allah’ın onları küçülttüğü yerde siz de onları küçültün!” buyurduğunu işittim.’ dedi.
Kâdı Şureyh, Hz. Ali’ye:
-Ey müminlerin emîri! Aranızdaki mesele nedir?’ dedi. Hz. Ali:
-Şu Yahudi’nin elindeki zırh benim zırhımdır. Ben onu ne birine sattım, ne de hediye ettim.
Meseleyi anlayan kadı, Ali’ye (rd):
– Bu iddianı ispat edecek delilin var mı? diye sordu. Ali(rd):
– Evet var; hizmetçim Kanber ve oğlum Hasan, bu zırhın benim olduğuna iki şahittir.
– Kadı Şureyh:
Oğulun baba için şehadeti caiz değildir. dedi. Ali(rd):
“Cennet ehli birinin şehadeti nasıl kabul olmaz?! Ben Resûlullah’ın, Hasan ve Hüseyin, cennet gençlerinin efendileridir. buyurduğunu işittim.”dedi.
“Neticede Şureyh, delil yetersizliğinden davayı Yahudi’nin lehine neticelendirdi. Bu büyük adalet karşısında Yahudi daha fazla dayanamadı ve şöyle demekten kendini alamadı:”
“Müminlerin Emîri beni hâkime götürdü, kendi tayin ettiği hâkim de kendi aleyhinde hüküm verdi. Ben şehadet ederim ki, bu din haktır. Ve yine ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed de onun Resûl’üdür. Bu zırh senindir. Devenden düşmüştü, ben de almıştım.”
“Ali(rd), bu neticeye çok sevindi: ‘Mademki Müslüman oldun, ben de zırhı sana hediye ediyorum.’ dedi.” (Târihü’l-Hulefâ, s. 172)
Düşmanların derdi olan 5 şey;
Dinin Yozlaştırılması;
Dine olan düşmanlık alay ile yozlaştı. Dine saldıramayanlar âlimleri, kitapları hedef aldılar. Dini alay ve dalgalar konusu olarak devam ettirdiller. Bunun üzerine yapılan tiyatrolar, yeşilçamın dizileri, laikçi gazete ve dergiler, dini kutsalları hiçe saymak adına her yönden ve her şekilde dinin ağırlığını yerle yeksan ettiler. Sadece islam âlemini değil, yahudi ve
hristiyan âlemi de bunun içine giriyor. Dünyanın başına musallat olmuş despotlar, diktalar dini afyon ve yobaz olarak gördüklerinden dolayı, dinin dinamik taşlarını yerinden söktüler.
Can ve Bedenin Yozlaştırılması;
Canının korunması ana rahmine düştüğü andan başlar, haksız ve keyfiyet üzerine rızık korkusu, gelecek kaygısı için ötenazi ve kürtaj mutlak haram kılınmıştır. İntihar etmek, iş güvenliği göz ardı etmek de bunun içine giriyor. Günümüz dünyası eşyaya değer, bedenlere canlara hiç değer vermez.
Cahilliye bedenleri satın alıp onun efendisi olurdu. Şimdilerde ceberrut sistemler her insanın fikrine pranga vurmuş durumdadır. Düşünme yetisini alıp her ferdin anlaşılması gereken, gülmesi gereken, ağlaması gereken, izlenilmesi gereken, rezillik içerisinde konumalara ulaşmak, torpillerle insanlara minnet etmek, işlerine güçlerine aracı kılmak muhtaç hale gelinmiş, saatlere bağlı sıradan bir yaşama kalınmış akıllı köleler var. Yozlaşmış olan bu bedenler kurtuluş reçetesini, hürriyetini ancak ve ancak İslamla bulabilirler. Hayvanları koruyan, gözeten en sağlıklı ve en iyi şekilde idare edilmesi için, Peygamberimiz Muhammed (sav)’in birçok hadis-i şerifleri var, İslam şeriatının kanunları var. Hizmetimize verilmiş olan hayvanlara bu kadar incelik gösteren şeriatımız, insana ne kadar değer vermiş olduğunu ayetler ve hadisler ışığıdan anlaşılmaktadır ;
⇒ “Eğer müşriklerden biri, senden eman isterse, ona eman ver; öyle ki Allah’ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu güvenlik içinde olacağı yere ulaştır. Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir.” (Tevbe, 6)
⇒ “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır.” (Maide, 5/32) Efendimiz Veda hutbesinde kan davalarının yasak kapsamına alındığını şöyle bildirmektedir. “Ashabım! Câhiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası, Abdülmüttalib’in torunu (amcalarımdan Hâris’in oğlu) Rabîanın kan davasıdır.”(Buhari, “İlim” 37)
“Kim kardeşine (tehdit için) bir demir parçası ile işaret ederse bunu bırakıncaya kadar melekler ona lanet ederler.”
Vatan Anlayışının Yozlaşması;
Biz müslümanların vatan anlayışının iki üç kişinin eline aldığı kalemlerle çizilmiş haritadan daha çaplı daha şumul daha geniş düşünmeliyiz. Çünkü müslümanların olduğu heryer islamdır. İslamın olduğu yerler yaşamaya musait, emniyet ve güvenlik içinde olduğunun belirtisidir. Vatan anlayışının yozlaşması bu topraklar için çok büyük zararlarını getirdiğini görmekteyiz ama bunu düşmanlarımızın bizim için kendilerine dert yanacağını sananlar var. Düşmanlarımız ortadoğuyu kan gölüne çevirip yaşanmaz hale getirip, haberlerde kandan başka bir yaşam, terörden başka birşeyin olmadığını gösteriyor. Kendi vatanları olan avrupayı süslü püslü gösterip gözümüze gözüme soktular. İşleri ve imkanları, çekiciliği ve gelişmesi gençlerimizin çoğunu etkiledi ve etkilmeye de devam ediyor.
Şam ehlinin çıkardığı alimler, Endûlüsün yetiştirdiği filozoflar, bilim adamları, tarihçiler, fizikçiler, kimyacılar ve dahası sayılamayacak kadar mimarlar, mucitler, kaptanlar, dahiler büyüttü bu topraklar. Kendi asli vatanını bırakıp başka topraklara bakanlar, onların ölülerine hayret kalanlar elbette Ulu batlıyı göremezler. Onların paralarına aldanmış gençlerin haline üzülmemek elde değil. Yozlaşmış olan bu beyinleri ümmet şuuru, kardeşlik bilinci doğrultacak.(Allahın izniyle)
Mal ve Mülkün Değersizleştirilmesi;
“Bana bir kapitalist gösterin, ben de size bir kan emici göstereyim.” Malcom X
Para babaları insanları mecbur bıraktığı kağıtlar basa durdular. Arazilerin, tarlaların, ekinlerin hepsini heder ettiler. Bununla da yetinmeyip tohumu bozdular, neslin genetiği ile oynadılar. Kağıtlar sayesinde kendileri zengin ve hür buna gücü yetemeyenleri fakir ve köle yaptılar. Böylece kapitalizim gün geçtikçe elde avuçta ne varsa sömürecek. Fakiri fakir, zengini zengin yapmaya devam edecek…
Ülkelerin başına musallat olmuş avrupalıların gözü dönmüş, midesi doymamış bir şekilde tahribat yapmadığı gasp etmediği arazi kalmadı. “Batılılar geldiklerinde, ellerinde İncil, bizim elimizde toprak vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.” (Kenya Devlet Başkanı)
Müslümanların canını, malını ve namusunu başka birine haram kılan İslam bu kanunları korumuş ve hiç taviz vermemiştir. Günümüzün humanist anlayışı, aksini iddia edip herşeyi kendisine mubah kılan bir anlayışa sahiptir.Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hiyânet etmez, yalan söylemez ve yardımı terketmez. Her müslümanın diğer müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Takvâ buradadır. Bir kimseye şer olarak müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter.” (Tirmizî)
Namus ve İffettin Yozlaşması;
Toplumları ayakta tutan en büyük temel, en önemli esas hiç şüphesiz namus ve iffettir. Müslim veya gayr-ı müslim toplumların ayağını sallamak için namusları hiçe saymak yeterlidir, gençlerden iffeti alsanız topa tüfeğe ihtiyaç duyulmaz. Android cihazlar ümmetinin içine girmekle kalmadı tiktok belası ile yatak odalarına girdi banyodan çıktı. Bu gibi uygulamalar değerlerimizi hassasiyetimizi bitirdi. Aileyi bozdu, huzuru götürdü.
Namusun en büyük değeri ailedir. İffetin en güzeli de evliliktir. Çünkü devleti devlet yapan toplumdur, toplumları toplum yapan ailedir. Namusun en büyük kalesi ve kalkanı ailedir. Aile çürük kalırsa gerisi çorap söküğü gibi gelir…
Toplumları yozlaştıran üç etken;
– Amigolardan oluşan beşikler.
– Gece kulüpleri ve umumhaneler.
– Dev ekranların dizileri ve ahlaksız haller.
Ortalık olmuş ahlaksız zevklerle hareket eden kadın ve erkekler, kendisini teşhir etmiş bedenler bu toplumun her bir köşesine dinamit derecesinde olduğunu unutmamak gerekir. Bu dinamitlerin patlaması normal bir yıkım meydana getirmez. Binalar yıkılır, camiler dökülür, antika ölür, kırılan gider. Ama olmazsa olmaz olanlardan ahlâk ve iffetin yozlaşması, değersizleştirilmesi kocaman yıkımlar başlatır, değerler ölür ve gelmez, haysiyet gider şahsiyet kalmaz, eğitimsiz cahiller dolar memlekette, değerlerine sahip çıkamayalar, namusuna nesline sahip çıkmaz, namusuna sahip çıkamayan vatanına da sahip çıkmaz.
Velhasıl;
Tevhidi korumak için şirk’ten ihlası korumak için riyâ’dan iman için inkar’dan ahlâk için de yozlaşmayı hayatımıza almayarak hiçbir konuda taviz vermeyeceğiz.
Yozlaşmamak için dikkat edelim;
– Aslını unutmamak, inkar etmemek.
– Değerlere saygı, emeğe paha biçmek.
– Hassasiyet zedelenmesin, yoksa şahsiyet kalmaz.
– 5 temel esas için her daim koruyucu ol.
– 5 temel esasın içine altıncısı neslin girdiğini bil.
Unutma ki; “Dünya bize, biz ise birbirimize emanetiz. Selâm ve dua ile kalın…
Mehmet Gezelge